Şükürler olsun ki iki lafımızdan birinde demokrasinin erdemlerine dem vuruyor, ne kadar demokrat ne kadar demokrat hatta hektaaaar hektar demokrat olduğumuzu karşımızdakilere anlatmaya çalışıyoruz. Elbette demokratik değer yargıları ve tutumlar, başta aile içi olaylarda olmak üzere bireysel yaşamımızda önemli yer tutar. Ülke yönetimi seviyesine yansıyan demokrasi kültürünün temeli de budur zaten. Fark şudur ki, ülke yönetimi söz konusu olduğunda, eğer demokrasiden söz ediyorsak, bireyler önemini yitirir ve kurumlar değer kazanamaya, ön plana çıkmaya başlar. Başta siyasi partiler olmak üzere pek çok kurum ve kuruluş ülke yönetiminde etkin, alınan kararlarda baskın olmak ister. Her biri politik (siyasi) birer aktördür bu kurum ve kuruluşların. İdeolojileri, dünya görüşleri, inaçları ya da değer yargıları doğrultusunda politik karar alma süreçlerinde etkili olmaya çalışırlar. Bütün bu kurum ve kuruluşlar özgür ve eşitlikçi bir ortamda çalışmalarını sürdürebilirlerse eğer, demokrasinin ön koşullarından biri yerine gelmiş sayılır.
Sivil toplum kuruluşları (STK'lar) bu düzlemde ve gelişen demokrasilerde önemli yere sahip kurumlardan biridir. Gerçekten de günümüzde başta insan hakları, çevre ve kalkınma olmak üzere pek çok konuda STK'ların ulusal, bölgesel ve küresel çapta pek çok başarıya imza attıklarına sıkça şahit olmaktayız.
STK'ların genetik kodları adına açıkça yansımıştır. STK'lar sivildir. Biraz daha açıklamak için İngilizce karşılığına bakmakta yarar var; NGO, yani Non-Governmental Organization. Non-governmental hükümet dışı, hükümete bağlı olmayan, hükümetin içinde yer almayan demek. Türkçe'deki sivil sözcüğünü de bu anlamda değerlendirmekte yarar var. O halde bir STK'nın kısaca hükümet dediğimiz yürütme organının içinde yapılanması, o organıın içinde şekillenmesi ya da o organdan parçalar içermesi düşünülemez. Çünkü STK'ların en temel görevlerinden birisi hükümet uygulamalarının toplum adına denetlenmesidir.
Türkiye'deki STK yapısına baktığımızda, pek çok farklı türün kendine yer edinmeye çalıştığını rahatlıkla görebiliriz. Bir özet liste yapmak gerekirse;
a) Gerçekten sivil olan STK'lar (genetik olarak saf olanlar),
b) Kısmen sivil kısmen hükümete bağlı STK'lar (genetik olarak hibrit olanlar),
c) Bütünüyle hükümete bağlı STK'lar (genetik olarak mutasyona uğratılmış olanlar),
d) Sivil görünüp hükümeti ele geçirmeye çalışan STK'lar (genetik olarak tanımlanamayanlar).
Bu sayılan türlerden birincisini kenarda bırakırsak, diğer üç tanesinin şu ya da bu ölçüde genetik kodlamaya uymadığı, yani genetiği değiştirilmiş STK olduğu kolayca görülebilecektir. Aslını soracak olursanız, nasıl genetiği değiştirilmiş organizmalara organizma demek içimizden gelmiyorsa, genetiği değiştirilmiş STK'lara da sivil demek içimizden gelmiyor. Tıpkı 60 küsur yıllık demokrasimize demokrasi demek içimizden gelmediği gibi.
Not: Bu yazının son günlerde ortaya çıkan yolsuzluk, rüşvet olayları ve hükümet-cemaat çekişmesi ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Sayılanların yazıyla bir ilişkisi varsa, o benim sorumluluğumda değil elbette!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder