Dr. Cihan Erdönmez
Geçtiğimiz günler, Türkiye'de, mevcut pek çok önemli gündem maddesine ek olarak olimpiyat heyecanıyla geçti. 7 Eylül akşamı, 2020 olimpiyatlarının hangi şehirde yapılacağının, daha doğru bir ifadeyle İstanbul'da yapılıp yapılmayacağının merakıyla TV başına kilitlendik ulus olarak. Arjantin'de yapılan oylamanın öncesi ve sonrasında yazdığım birkaç twitter mesajı ile İstanbul'da olimpiyatı desteklemediğimi, buna karşı çıktığımı açıkça dile getirdim.
Bir şeyi isterseniz ve olursa sevinirsiniz. Olmazsa üzülürsünüz. Tam tersi de geçerlidir; olmamasını istediğiniz şey olmazsa sevinir, olursa üzülürsünüz. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Jacques Rogge (daha sonra başkanlığa Thomas Bach seçildi) o akşam Tokyo 2020 yazılı kağıdı kameralara çevirdiğinde, olmamasını istediğim birşey gerçekleşmeyeceği için, doğal olarak sevindim. Öyle havalara sıçrayarak ya da çığlıklar atarak değil elbette, sevindim işte; içimde bir mutluluk belirdi.
Demokratik bir ülkede, hatta demokratik olmayan bir ülkede bile, insanların bazı şeyleri isteme ya da istememe hakları olduğunu düşünüyorum. Demokratik bir ülkede ise insanların istedikleri ve istemedikleri şeyleri açıkça söyleme, istedikleri şeylerin olması, istemediklerinin olmaması için yasalar çerçevesinde çaba gösterme ve nihayet sevinme ve üzülme hakları vardır. Her özgür insan neyi isteyip istemeyeceğine kendisi karar verebilir ve bu kararını kendine göre rasyonel gerekçelere dayandırabilir yahut hiçbir nedene dayandırmadan bir şeyleri isteyebilir ya da istemeyebilir. Örneğin her özgür Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, hiçbir neden ileri sürmeksizin İstanbul'da olimpiyat istemeyebileceği gibi sırf AKP'ye karşı olduğu için de istemeyebilir. Ya da benim gibi istememe nedeni olarak bunun gibi uzun bir yazı yazabilir.
Aslını soracak olursanız böyle bir yazı yazmayı yarım saat öncesine kadar aklıma getirmiş değildim. Ta ki, çok kıymetli hükümet mensubumuz Suat Kılıç'ı öğle haberlerinde görene kadar. Aynı zamanda Samsun vekili olan bu zat, vekili olduğu ilde bir konuşma yapıyordu. Açıkçası ben Kılıç'ın o talihsiz "kınalı twit" için bir mahcubiyet ya da utanma hissi taşıdığını düşünüyordum o ana kadar. Meğer ne akılsızmışım! Utanmak bir kenara, "hiç de maksadımı aşmadım" diyordu kıymetli bakan gerine gerine!!! İşte o an şimşek çaktı kafamda. Oğlum geldi gözümün önüne. Hani akademik eğitiminin yanına sportif eğitimi de katmak için katlanmadığım fedakarlık kalmayan 11 yaşındaki oğlum. 2020 yılı geldiğinde 18 yaşında olacak. Özgür bir birey olarak Tokyo olimpiyatlarını izlerken bana dönüp
"Baba, bu uzaktan izlediğimiz olimpiyatlar yaşadığımız şehir İstanbul'da olabilirdi. Ve biz bu güzelim mücadeleleri, bu üst düzey sporcuları canlı canlı izleyebilirdik. Hatta, devlet İstanbul Olimpiyatları için spora daha çok yatırım yapar ve kim bilir belki de yarışan sporculardan biri ben olurdum. Sporu bu kadar seviyor olmana ve bu sevgiyi bana da aşılamana rağmen ne akla hizmet İstanbul 2020'ye karşı çıktın. Beni de mi düşünmedin?"derse ne derim ona diye düşündüm. İste bu yazıyı yazma düşüncesi böyle oluştu bende. Diyeceklerimi şimdiden kayıt altına alayım dedim. Kim bilir, o gün geldiğinde yaşamıyor bile olabilirim.
Bak canım oğlum; ben İstanbul 2020 olimpiyatına karşı çıktım. Çünkü;
1- Olimpik Ruh (Olimpizm) Olmadan Olimpiyat Olmaz
Olimpiyatların Eski Yunan'da yapıldığı bilinmektedir. Ancak tam olarak nerede ve ne zaman başladığına ilişkin değişik görüşler bulunmaktadır. İlk olimpiyatların Olimpos Dağı'nda (Yunanistan'da, Selanik yakınlarında) yapıldığı ve adını da buradan aldığı rivayet edilir. Modern olimpiyatlar (Yaz Olimpiyatları) 1896 yılından beri yapılmaktadır (Kış Olimpiyatları ise 1924 yılından beri yapılmaktadır). Olimpiyatların simgesi farklı renklerde içiçe geçmiş beş halkadır. Halkalar kıtaları renkler ise ülkeleri temsil eder.
Olimpiyatların temel felsefesi biraraya gelmektir. Mevlana'nın "Ne olursan ol yine gel" sözünün bir başka yansımasıdır olimpiyat felsefesi. Olimpiyatlarda bütün ayrımlar ortadan kalkar. Hangi ülkeden, hangi dil ya da dinden, hangi cinsten, hangi inanç ve ideolojiden, hangi renkten ya da etnik kökenden olursan ol olimpiyatlarda aynısındır. Bir insanı diğerinden ayıramazsın olimpiyatlarda. Olimpiyatlarda yarışmak araçtır, amaç ise biraraya gelmek, bir olmak, aynı olmaktır. Elbette olimpiyat tarihinde bu dediklerimi gölgeleyecek örnekler var; Irkçılığın zirve yaptığı 1936 Berlin Olimpiyatı ile soğuk savaş rüzgarlarının altında yapılan 1980 Moskova ve 1984 Los Angeles Olimpiyatları gibi. Ama bu gölgeler olimpiyat güneşini kapatmaya yetmez.
Kendi yurttaşlarına bile "kına yakın" diyen bir bakanın temsil ettiği bir zihniyetin olimpiyat güneşini, olimpiyat meşalesini taşıyabileceğini düşünebiliyor musunuz? Doğduğu kentte kadınlara ayrı, erkeklere ayrı olimpik(?) havuz vaat eden bir başbakanın olimpiyattan ne anladığını sanıyorsunuz? Peki ya stadları, salonları, spor komplekslerini kim doldurup izleyecek olimpiyatta? Tuttuğu takımdan başka gerçeği olmayan, diğerini gördüğünde saldırma içgüdüsünden başka birşey hissetmeyen futbol fanatikleri mi? Ya da yolda gördüğü bisikletli için "sıkıştır, gebert şu pislikleri" diyenler mi? Ermeni, Rum, Kürt gibi sözcükleri dağarcıklarında birer küfür aracı olarak tutanlarla, onlara spor organizasyonlarında bayrak taşıtıp, büyükşehir belediyelerinde danışmanlık bahşedenlerle mi olimpik ruhu yaşatacağız? Daha fazla örnek verdirmeyin bana. Ben 37 yıldır İstanbul'da yaşıyorum ve bu kentte ne yazık ki olimpik ruh yok!
2- Spor Sevgisi Olmadan Olimpiyat Olmaz
Günlük siyasi gazete kadar günlük spor gazetesinin satıldığı bir ülkede spor sevgisinin olmadığını düşünmek için deli mi olmak gerekir? Hayır! Elbette değil. Bu ülkede olan, sadece ve sadece futbol manyaklığıdır (manyak sözcüğünü bilimsel anlamda, yani birşeye karşı aşırı istek duyma ve o yönde kontrolsüz hareket etme anlamında kullanıyorum). Aslında futbol manyaklığı bile değil; Fenerbahçe, Galatsaray, Beşiktaş vs. manyaklığı.
Spor sevgisi, sporun içinde var olan mücadeleye, daha iyiye yönelik bir sevgidir. Sporu seven mücadele edeni, daha iyi olmaya çalışanı sever ve takdir eder. Antik olimpiyatların sloganı şudur: "Citius, altius, fortius." Yani, "daha hızlı, daha yükseğe, daha uzağa." Gerçek sporcu bu felsefenin peşinden koşar hep, gerçek sporsever de bu felsefeye bağlı kalarak beğenilerini geliştir.
Kazanan rakibi alkışlamayı bilmeyen, bırakın alkışlamayı, onlara her türlü ruhsal ve fiziksel zararı vermeyi görev sayan milyonlarla mı olimpiyat olacak?
Ayrıca sporu sevmek demek sporu günlük yaşamın içine katmak, yaşamın bir parçası haline getirmek demektir. Göbek eritmek ya da kas yapmak için spor salonlarını doldurmak değil. Belediye otobüsündeki şortlu genç voleybolcuya tacizde bulunanlarla ya da spor kıyafeti giyen kadınlara yosma mumelesi yapanlarla mı olimpiyat yapacağız? Ben 37 yıldır İstanbul'da yaşıyorum ve bu kentte ne yazık ki spor sevgisi yok!
3- Spor Etiği (Ahlakı) Olmadan Olimpiyat Olmaz
Spor adalet duygusu olmadan yaşanmaz. Adil olmayan mücadele spor değildir. Sportif mücadele herkes için eşit ve adil koşullarda başlar ve o koşullarda sürdürülür. Bunu bozmaya yönelik her çaba sporu spor olmaktan çıkarır.
Dopingin bu kadar yaygınlaşmış olduğu bir ülkede spor etiğinden söz edilebilir mi? Evet, dünyanın her yerinde doping var. Kabul! Ama uluslararası alanda bir başarısı bulunan ve dopingsiz yani temiz çıkan bir sporcumuzu hatırlamakta açıkçası güçlük çekiyorum. Süreyya Ayhan'dan bu yana doping adeta göbek adımız oldu. Atletizm, halter, bisiklet... Öyle bir hale geldik ki, Gezi eylemlerine destek veren değerli bir basketbolcumuzu kadroya almadığımız baketbol milli takımımıza dopingden ceza almış bir sporcuyu kaptan yapmakta bir sakınca görmedik.
Peki ya şikeye ne demeli? Türk futbolunda ben kendimi bildim bileli şike var. Teknik adamlar, hakemler, futbolcular alınır, satılır, teşvik primleri havalarda uçar. Bunu bilmeyen, duymayan da yoktur. Büyük ölçüde siyasi yönlendirmeyle yapılmış bir operasyonla iki kulübümüze ve yöneticilerine ulusal ve uluslararası alanda cezalar verilerek temizlendik mi sanıyorsunuz? Artık pür-i pak mı olduk? Günah keçisi olarak seçilen Fenerbahçe ile Beşiktaş kaka, geri kalan bütün kulüplerimiz ve futbol dünyamız cici, öyle mi? Ben 37 yıldır İstanbul'da yaşıyorum ve bu kentte ne yazık ki spor etiği yok!
4- Doğaya Saygı Olmadan Olimpiyat Olmaz
Olimpiyat bir ülküdür. İnsanlığın huzur içinde bir arada olma, bir olma ülküsüdür. Olimpiyat dostluk ve kardeşliktir. Olimpiyat bir slogan değildir. Bu kavramların yaşandığı ve yaşama yansıdığı bir platformdur.
Doğaya karşı saygısı olmayanların diğer insanlara karşı da saygısı olamaz. Çünkü dostluk, kardeşlik ve huzurun yeşermesi için her şeyden çok sağlıklı bir doğaya ihtiyacımız bulunmaktadır.
Gelişme ve kalkınma gibi iki muğlak ve içi boş hedef için ormanlarından otoyollar geçirilen, köprüler kurulan, denizleri doldurulup sözde yeşil alanlar ve rekreasyon alanları yapılan, bir denizden öbürüne kanallar açılan, doğal ekosistemlerin tahribine her gün yeni bir halka katılan bir kentte mi olimpiyat yapacağız? Tarihin ve doğanın vermiş olduğu bunca güzellik ve zenginliğe tek bir şey katmayıp, tahripkar bir dürtüyle her geçen gün ağıtlar yaktırdığımız bu kente, bir de olimpiyat yaygarasıyla yeni projelerin, yeni inşaatların kamburunu mu yükleyeceğiz? Geçenlerde Bilgin Gökberk'in Hürriyet'teki köşesinde yazdığı gibi; olimpiyat felsefemiz gerçekten "bridge together" mı yoksa "be rich together" mı? Ben 37 yıldır İstanbul'da yaşıyorum ve bu kentte ne yazık ki doğaya saygı yok!
5- Ve Diğerleri
Demokrasi kültürünün olmadığı, demokratik değer yargılarının yaşatılamadığı, güçlü olanın güçsüz olanı bir biçimde ezdiği, zorbalığın ve şiddetin kol gezdiği; plansız ve çarpık kentleşmenin halka halka yayıldığı, toplu taşımanın yaygınlaştırılamadığı ve insan taşıma yerine araç taşımaya odaklanmış, trafik sorununu çözmekten uzak adımların çözümmüş gibi yutturulduğu; eğitimden sağlığa temizlikten güvenliğe binlerce sorun içerisinde debelenen bu koca, yaşlı ve hasta kentte mi olimpiyat yapacağız?
Olimpiyatı destekleyenleri anlıyorum. İyi bir şey olacağını düşünüyorlar. Niyetleri de iyi. Ama özellikle İstanbul'da yaşamayanlara seslenmek istiyorum; Bunun 2024'ü var, 2028'i var. Lütfen İstanbul'da olimpiyat diye lüzumsuz bir hava yaratmayın. Ben 37 yıldır İstanbul'da yaşıyorum ve bu kentin sorunları bana yetiyor. Daha fazla sorun değil artık çözüm istiyorum. İşte bu nedenle İstanbul'da olimpiyat istemiyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder