Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

21 Şubat 2019 Perşembe

Necati Cumalı ve Ay


Neil Armstrong'un   Ay'da   yürüyüp   yürümediği   bazılarımız   için   hala   bir
muammadır.   Oysa  Ay,   farkına   varmasak   da   çoğu   zaman,   dünyamızın   ve
kültürümüzün  en  önemli  parçalarından  biridir.  Sanırım,  çocukluğunda  Jules
Verne'in “Ay'a Seyahat” adlı eserini okumayan yoktur. Verne'in Ay'a gönderdiği uzay
aracının adı Columbia'dır. Neil Armstrong'u Ay'a götürenin de.
Bayrağımız Ay ile yıldızın ahenkli bileşiminden meydana gelir. Sevdiklerimizi
mehtaplı  gecelerde  daha  bir  içten  anarız.  Öyle  ki,  Ay'ın  kültürümüzdeki  yeri
tarihsel  eserlerde  bile  belirgindir.  Bu  noktada  sözü,  dilerseniz,  Sunay  Akın'a
bırakalım. “Ay Hırsızı” adlı eserinde şöyle diyor usta:
“İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'ın adını taşıyan iki
cami vardır. Bunlardan biri Üsküdar'da, öteki ise Edirnekapı'dadır. Güneş her gün,
çocuğunu  arayan  bir  anne  gibi  Üsküdar'daki  caminin  ardında  doğarken,  Ay
Edirnekapı'daki  caminin  minarelerinin  arkasına  saklanır.  Her  akşam  Ay,  Üsküdar
Mihrimah   Sultan   Camii'nin   saçlarını   taçlandırırken,   uykuya   yatmak   üzere   olan   güneş,   başını, Edirnekapı'daki  Mihrimah  Sultan  Camii'nin  kubbesine  dayar.  İstanbul'da  bu  yüzden  bir  değil,  iki  tane Mihrimah Sultan Camii vardır. Mihrimah'ın anlamı da (mihr ü mah) 'güneş ve ay'dır.”
Necati  Cumalı'ya  gelmek  için  bu  kadar  söz  dolaştırmanın  anlamı  da  ne
diyebilirsiniz. Belki de haklısınız. Ancak, onu “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı
eseriyle tanıyan benim için ikisi arasındaki bağ koparılamaz niteliktedir. Ay ve
Cumalı.

Bir Cumalı öyküsü ya da romanı okumadıysanız yahut ondan bir iki mısra
bilmiyorsanız, eksik bir Türkiye vardır sizin dimağınızda. Ülkemizi en iyi anlatan
sanatçılardan biridir o. Kim bilir, belki de birincisi.

Anadolu'yu  ve Anadolu  insanını  Cumalı  kadar  net  fotoğraflamak,  onunla
tanışmamış olanlar için hayal sınırlarının ötesinde olsa gerek.   1921 yılında
Florina'da (Yunanistan) başlayıp 2001 yılında İstanbul'da sona eren 80 yıllık
yaşamına  pek  çok  roman,  öykü,  şiir  ve  oyun  sığdıran  Cumalı,  yalnızca
insanımızı değil aynı zamanda doğamızı ele alma konusunda da benzersizdir.
Bu  açıdan,  henüz  onunla  tanışmamış  olanlara  “Tütün  Zamanı”  üçlemesini
(Zeliş;  Yağmurlarla  Topraklar;  Acı  Tütün)içtenlikle  önermek  isteriz.  Bu  eserlerin  Cumhuriyet  Kitapları tarafından son derece kaliteli yeni baskılarının yapıldığını hatırlatmak da ayrıca yararlı olacaktır. Cumalı'nın,  yapıtlarında çoğunlukla kasaba yaşamını yansıtmaya çalıştığını görürüz. Bu bir rastlantı değildir. Tam tersine, bilinçli bir seçimdir. Bunun nedenini Cumalı şöyle açıklamaktadır:  “Kasaba, yani ne kent ne köy, ikisi karışımı bir yerleşim merkezi. Türkiye'yi en iyi yansıtan yerleşme örneğidir bence kasaba. Kasaba kültürü bütün yaşamımızı etkiler. Kasaba görgüsü egemendir bütün değer ölçülerimizde. Politika, eğitim,  sanat,  hoşgörü  ortamını  kasaba  saptar  bize.  Roman  kentleşmenin  sanatıdır  gerçi,  ama kentleşemiyoruz işte. Kolay değil.” Bu sözler bugün için de geçerliliğini korumuyor mu sizce?

Cumalı'nın, eserlerinde folklorik unsurlardan da ustaca yararlandığına tanık oluruz. Bu yıl tamamlanmış bir araştırma bu açıdan ilgi çekici sonuçlar ortaya koyuyor:
Sanatçı, incelenen 86 öykü, 13 oyun ve 5 romanında, 23 türkü, dokuz mani, altı ağıt, iki ninni, iki
tekerleme ve iki halk efsanesinden yararlanmış durumda. Bu eserlerde ayrıca, büyü, uğur-uğursuzluk,
rüya, müjde, fal ve nazar gibi değişik kültürel unsurlara da sıkça rastlanıyor. Bu tür bir zenginliği Cumalı dışında belki de yalnızca Yaşar Kemal'de bulmak olası.

Büyük ustanın eserlerinde kadını ele alış biçimi de
son   derece   çarpıcıdır.   Özellikle   oyunlarında   bu
çarpıcılık  daha  da  belirginleşir.  Bu  konu  bir  yüksek
lisans tezine konu olmuş ve şu sonuca ulaşılmıştır:
“...Onun  oyunlarındaki  kadınlar  çok  büyük  farklarla
birbirinden  ayrılmazlar.  Kırsal  yaşamda  da,  kasaba
ortamında da, kent ortamında da onlar birer kadındır
ve toplumsal baskılara maruz kalan, törelere boyun
eğen  ya  da  törelerle  karşı  karşıya  kalan,  bağımlı
yaşayan ve cinsel yönden arzulanarak, cinsel bir meta
olarak kabul edilen özverili, çileli Anadolu kadınının
temsilcileridir.”

Cumalı,   pek   bilinmese   de,   sanata   şiirle   giriş
yapmıştır.  İlk  şiir  kitabı  olan  “Kızılçullu  Yolu”  1943
yılında  yayımlanmıştır.  Oysa  ilk  öykü  kitabı  (Yalnız
Kadın)  1955  ve  ilk  romanı  (Tütün  Zamanı)  1959
tarihlidir.  İlk  şiirini  Urla  Halkevi  dergisi  olan  Ocak'ta
yayımlayan  sanatçı  1942  kışında,  Orhan  Veli'yle
buluşarak   şiirlerindeki   eksikliği   öğrenmek   ister;
yazdığı 20 dizelik bir şiirini verir. O da bu şiiri sekiz
dizeye   indirir.   Cumalı   önce   yadırgadığı   durumu
kendince şu tümcelerle açıklamaktadır: “Ben öbür on
iki dizede bir hayli parlak sözler ettiğime inanıyordum.
Orhan   Veli'nin   güzel   çirkin   demeden   onları
çıkarıvermesini önce yadırgamadım değil. Ama bir iki
gün  içinde  şiirin  kısaltılmış  biçimi  bana  daha  da
doyurucu  göründü.  İşte  benim,  'Yağmurdan  Sonra
Bayram Yeri' adlı şiirim bu yeni haliyle yayımlandı...
Orhan  Veli'den  öğrendiğim  en  önemli  şey  bu  oldu
benim.”  Gerçekten  de  Cumalı'nın  başta  Orhan  Veli
olmak  üzere  Garip  akımından  oldukça  etkilendiği
açıktır.  Buna  karşılık,  o,  kendi  özel  anlatım  şeklini
yakalamak konusunda hiç de sıkıntı çekmemiştir.
Ahmet Köksal Papirüs Dergisi'nin Temmuz 1968
sayısındaki  yazısında  şöyle  demektedir  Cumalı'nın
şiiri için :

“İlk  gençlik  anıları,  ilk  aşklar,  yaşama  ve  doğa
sevgisi,   savaş   ve   yoksulluk   yıllarından   giderek
toplumsal   bir   duyarlılığa   yönelen   Cumalı'nın   şiir
gücünü  yaşanmışlığından  alan  bir  gerçekçilik  ile  ilk
yenilik   akımının   o   pek   ünlü   'yaşama   sevinci'ni
yereyselleştirerek, onu taşralı bir Anadolu aydınının
yaşantısı içinde duyurmuştur.

Söyleyişindeki   katıksız   içtenlik,   çocuksu   bir
şaşkınlık, kendine özgü bir ahenk, aydınlık ve yalın bir
şiir   çabası   ilk   şiirlerinden   bu   yana   Cumalı'nın
değişmeyen özelliklerindendir.”

Gelin, isterseniz, onun şiiri üzerine bunca sözün
ardından, ilk şiir kitabı olan “Kızılçullu Yolu”na adını
veren şiirine yer verelim bu noktada. O zaman daha iyi
anlamak olanaklı olacak ve daha iyi hissedeceksiniz
Cumalı'yı.

Kızılçullu Yolu

Hıdrellez günü
Kızılçullu yolu
Beni herkes severdi çocukluğumda
Arabacı yanına oturur
Kırbacı  bana verirdi.
Ben Fıtnat Hanımın oğlu,
Zayıf bir kızı  severdim
Gözlerinin içi gülerdi.
Hıdrellez güneşi
Beraber tırmanmadık mı ağaçlara?
Siz kanatmadınız mı ellerimi
Elma çiçekleri?

Ay   Büyürken   Uyuyamam”ı   yazdığında   48
yaşındaydı   Cumalı.   Benim   gibi   pek   çok   kişinin
yurduna ve yaşadığı dünyaya bakışını değiştirdi bu
eser. Ve sanatçı, geride kalan 32 yıllık ömründe belki
de hiç uyumadı Ay'ın büyüdüğü zamanlarda. Onu 10
Ocak  2001  tarihinde  kaybettik.  Kaderin  cilvesine
bakın   ki,   bir   gün   önce,   yani   9   Ocak   2001'de,
ülkemizden de izlenen 'Tam Ay Tutulması' yaşandı.
Kim bilir, belki de büyük usta, bizimle beraber Ay'ın
önce yok olup, sonra yeniden büyümesini izledi ve en
uzun uykusuna huzur içinde yattı. Ve belki de şimdi o,
Ay'da bir yerlerden bizleri izliyor.

Bir   not,   bitirirken:   Bundan   sonra   ülkemizden
izleyebileceğimiz ilk ay tutulması 15 Haziran 2011'de.
Ve bir öneri: Gelin o gün Ay'ın güneşten saklandığı
saatte hepimiz birer Cumalı şiiri okuyalım. Okuyalım
ki, büyürken de küçülürken de Ay, rahat uyusun büyük
usta.




2 Ocak 2019 Çarşamba

Gitmek

Kalmasını bilmiyorsan 
Gitmesini bileceksin
Sevmesini bilmiyorsan
Uzaktan seveceksin

Yalnızlık

Hoş geldin yalnızlık
Yeni yılın eski dostu
Kadim yoldaşım
Çaresizlik sırdaşım hoş geldin
Ne ben seni sevdim
Ne de olabildim sensiz
Kapı pervazındaki toz gibi
Oradaydın hep, bildim
Sıra sana gelecekti mutlaka
Sevenler gider sevdikleri için
Oysa bana sormazlar
Bilmezler hiç ben ne isterim
Onlar hep benim için gider
Bir yaşında çocuk ne ister
Ve hastalıklı bir aşık
Bilmezler ve benim içindir hep
Giderler
Fakat sen hep sadık
Sıran geldiğinde omzumda nefesin
Yeni yılın eski dostu
Kadim yoldaşım hoş geldin