Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

7 Kasım 2013 Perşembe

Muhafazakar Bunlardan Rahatsız Olmaz

Türkiye son 3-4 gününü başbakanın öğrenci evleri ile ilgili kaygı verici açıklamasını tartışarak harcadı. Aynı evde kız ve erkek öğrencilerin birlikte kalmalarının muhafazakar demokrat kimliklerine uygun olmadığını söyledi başbakan ve bunu gerekirse yasal düzenleme yaparak engelleyeceklerini belirtti. Hemen şunu saptamak gerekir ki, başbakan kendini muhafazakar demokrat olarak görüyor ya da görmek istiyor olabilir ama onun ve partisinin zihniyet ve uygulamaları ile demokratlığın uzaktan yakından ilişkisi olmadığını aklı başında herkes biliyor. Bunu bir kenara koyalım. İkinci olarak da başbakanın muhafazakar olmadığını söyleyelim. Çünkü muhafazakar, adı üzerinde var olanı muhafaza etmek isteyen demektir. Oysa başbakanın zihniyeti bundan en az iki asır geride. Yani, işin doğrusunu ararsanız başbakan muhfazakar değil tam anlamıyla "gerici"dir. Gel gelelim, onu çok üzmeyelim ve muhafazakarlık yakıştırmasını bir an için doğru kabul edelim.

Siz hiç başbakanın, partisinin ya da muhafazakar camianın aşağıda sıraladığım olgulardan rahatszılık duyduğunu, bunların önüne geçmek için göstermelik de olsa bir girişimde bulunduğunu gördünüz mü?

  • Çocuk yaştaki kızların okumalarının engellenmesi,
  • Çocuk yaştaki kızların evlendirilmeleri,
  • Kart muhafazakar zamparaların küçük yaştaki kızları ikinci, üçüncü ya da dördüncü eş olarak nikahlarına almaları,
  • Aile içerisinde kız çocukların babalar ve erkek kardeşler tarafından ensest ilişkiye zorlanmaları,
  • Kocası ölen kadınların aynı aileden bir başka erkekle evlenmeye zorlanmaları, mecbur bırakılmaları,
  • Her yaştan ve kültürden kadınının tacize ve tecavüze uğramaları ve mütecavizlerin çoğunlukla hiçbir ceza almadan kurtulmaları,
  • Bazı yörelerde, yöre erkeklerinin küçük kızlara topluca tecavüz etmeleri ve buna yönelik organizasyonlar kurmaları; bu durumun hemen herkes tarafından bilinip kabullenilmesi,
  • Hemen her yaştan ve kültürden kadının sistematik erkek şiddetine maruz kalmaları,
  • Töre cinayetlerinin yaygın biçimde uygulanmaya devam ediliyor olması,
  • Kadının yaygın biçimde eksik-etek olarak görülüyor ve kabulleniliyor olması.

Muhafazakar bunlardan rahatsız olmaz. Çünkü muhafazakarlık temelde bir erkek ideolojisidir. Muhazakar açık toplumdan hoşlanmaz. Kapalı toplum muhafazakar için biçilmiş kaftandır. Kapalı toplumda, perde önünde keskin ahlak kuralları uygulanır. Perde arkasında ise her türlü çirkinlik, iğrençlik, her türlü kadın sömürüsü vardır. Ama ne kadın sesini çıkarabilir kapalı toplumda bunlara ne de bunların üzerine devlet gücüyle gidilebilir. Anlayacağınız muhafazakar dünya görüşü erkek egemen dünya görüşüdür. Muhafazakar erkek kapalı kapıların arkasında kadın sömürücüsüdür, kapıların önünde ise bir ahlak abidesi.

O nedenle kadının erkekle aynı değerde görüldüğü, aynı haklara sahip olduğu, erkeğin olduğu her yere kadının rahatlıkla girdiği açık toplum muhafazakarı rahatsız eder. Kadın yerini bilmelidir muhafazakara göre. Sırf bu nedenle eşcinsel ilişkiden de rahatsız olmaz muhfazakar. En azından bir kadının sevdiği bir erkekle özgürce sevişebilme hakkına sahip olmasındansa lezbiyen ilişkiye girmesini yeğ tutar. Muhafazakarın tek derdi, kısaca, kadının erkekten aşağıda kalması ve erkek ne derse kadının onu yapması, kadının erkeğe ses çıkaramamasıdır. Dedik ya muhafazakarlık temelde bir erkek ideolojisidir. Ne yazık ki bazı kadınlar bu ideolojiye sarılmakta hiçbir beis görmemektedirler.

Özetle başbakanın ve aynı zihniyetteki muhafazakarların hayali ya da hedefi bu gün dile getirme cesareti buldukları toplum düzeninden çok daha gerilerdedir. Bunu açıkça söyeleylim. O hayale bir anda ulaşamayacaklarını bildikleri için de acımasız bir strateji ile ilerliyorlar yollarında. O stratejinin adı "ölüm-sıtma" stratejisidir. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etme stratejisi. Başbakan için, açıkça özel yaşama müdahele sayılacağını ve geniş kesimlerce reddedileceğini bildiği bu yaklaşımı dile getirmenin amacı arkasındaki gizli amaca dayanak oluşturmasıdır. O gizli amaç ise (şimdilik) kamusal alanda ortaya konulacak oldukça ciddi yasaklardır. Örneğin üniversite kampuslarında ya da diğer alanlarda kızlarla erkeklerin öpüşmeleri ya da elele tutuşmalarının yasaklanmasının gündeme gelmesi yakındır bana göre. Şimdi ona dayanak hazırlıyorlar yalnızca. Herkesin kafasına "özel yaşama müdahale" fikrini öylesine yerleştirdiler ki, özel yaşamın yalnızca kapalı kapılar ardında olduğunu düşünmeye başladık. Dolaylı olarak da kamusal alanda özel yaşam ve özgürlük olamayacağının. Yarın kamusal alanda öpüşmenin yasaklanmasına gık demeye kalktığımızda alacağımız yanıt bugünden hazırlandı ve meşrulaştırıldı: "Evler özel yaşam alanıdır dediniz kabul edip sesimizi çıkarmadık, ama kamusal alanda istediğimizi yaparız."

Özetlemek gerekirse muhafazakarlık bir erkek egemen ideolojisidir ve temel amacı kadını ezmek, kadın üzerinden erkek dünyasını yüceltmektir. Buna karşı durmanın ne özel yaşamı ne de kamusal alanı bulunur. Kadın ve erkek her yerde ve her koşulda özgürdür ve devlet hiçbir alan için bir ahlak dayatmacısı ve bekçisi rolüne soyunmamalıdır. Bunun tersi çağdışılık ve gericiliktir.

5 Kasım 2013 Salı

En Sevmediğim Şeyler

Oğlum Dağhan ne zaman hoşlanmadığı birşey yapsa, annesi, yani sevgili eşim Müge onu "en sevmediğim şey bu yaptığın" diye azarlar. Bundan bıkmış olacak ki Dağhan, birgün annesine şöyle yanıt verdi:

"Anne, insanın en sevmediği şey bir tane olur. Senin ne kadar çok en sevmediğin şey varmış."

Aslında hepimizin sevmediği pek çok şey vardır. Bunlardan bazılarını hiç mi hiç sevmeyiz ve bu şey ya da durumla karşılaştığımızda "en sevmediğim şey"i yapıştırırız. Bir zamanlar çalışma odamda, duvarıma kendi uydurduğum "sevmemek işin kolayıdır, zor olan her şeyde sevecek bir yön bulabilmektir" cümlesini asmış birisi olarak itiraf etmeliyim ki benim de sevmediğim ve elbette en sevmediğim şeyler var. Aşağıda bunların bir listesi var (sıralama önceliklendirilmiş değildir). Aklıma yenileri geldikçe ekleyip, fikrimi değiştirirsem çıkardıklarım olabilecek elbet. Bunları buraya yazma amacıma gelince; genellikle bu listedeki durumlarla karşılaştığımda hiçbir şey yapamam ve içime atarım. Belki bu yolla biraz rahatlamak olabilir belki de değildir, bilmiyorum.


  1. Dünyanın en güzel ve en kolay oyunlarından biri olan futbolu  TV'de yorumlayanların, işlerini yaparken atom fiziği araştırmacısı tavırları takınmaları; ama yaptıkları yorumun mahalle kahvesindeki Ahmet Abi'ninkinden bir kelime farklı olmaması.
  2. Bazı insanlarda kedi görünce "pissst", köpek görünce "hoşt" deme refleksinin bulunması ve bu insanların aynı refleksi çocuklara aşılama çabası.
  3. Turistik bir bölgede güzel bir otelde yapılan hizmet içi eğitim toplantısının pek çok çalışan tarafından yalnızca tatil olarak algılanması.
  4. Yere sümkürme ve tükürme (öğğğğhhhhh!).
  5. Emniyet şeridini yol geçen hanına çevirme, yandan gelip kuyruğun en önüne arabasının burnunu sokma.
  6. Bir cümlelik düşünceyi 10 cümleyle anlatma.
  7. Sürekli konuşup hiç dinlememe.
  8. Başarısız bir yöneticinin "ama çok iyi bir insan yaaa!" diye savunulması.
  9. Hiç gereği yokken oruç tuttuğunu ya da namazdan geldiğini söyleme ihtiyacı hissetme.
  10. Sabahtan akşama kadar konuşsanız, oğlunun ya da kızının ne kadar başarılı, ne kadar zeki, ne kadar güzel olduğundan başka anlatacak birşey bulamama.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Gündem Bende Baş Ağrısı Yapıyor

Aslını soracak olursanız, şu anda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün davetlisi olarak, korunan alan yönetimine ilişkin bir eğitim toplantısına katılmak üzere Antalya'dayım. Bugün toplantının ilk günü. Öğleden önceki açılış oturumunun ardından şiddetli baş ağrısı ile odama çekilmek zorunda kaldım. Kafamı dağıtmak için telefonum aracılığıyla biraz sosyal medya gezisi yaptım. Elbette yaptığıma yapacağımı pişman oldum. Öyle şeyler okudum ki, baş ağrım hafifleyeceğine azdı. Niye mi?

Güzel ülkemin herşeyi herkesten çok bilen başbakanı döktürmüş yine. Denizli'de kız ve erkek öğrenciler aynı evde kalıyormuş. Bu durum onların muhafazakar demokrat yapılarına tersmiş. Valiye talimat vermiş.Engellenecekmiş. Miş miş miş.... Bak sayın başbakan! Başbakansan başbakanlığını bil ve dinle:
    • Öncelikle yalnızca başbakansın, sultan değil. Beğenmediğin herşey için kamu yöneticilerine talimat yağdırmak gibi bir yetkin yok. Bu ülke bir hukuk ülkesi. Devlet de. Sen dahil bütün kamu yöneticileri yazılı hukuk kurallarına göre iş yaparlar. Senin keyfine göre değil. 18 yaşını geçmiş her yurttaş istediği evde istediği kişiyle kalır. Bu seni hiç mi hiç ilgilendirmez, devleti de, valiyi de! Sen kendi düşünce ve dünya görüşüne göre yaşayabilir, kendi aileni buna göre düzenleyebilirsin. Ama biz senin dünya görüşüne göre yaşamak zorunda değiliz.
    • Kendini muhafazakar demokrat diye tanımlıyorsun ya, muhafazakarlığına bir diyeceğimiz yok lakin bu şekilde demokrat olamazsın. Değilsin de. Bütün dünyayı senin istedeğin gibi yaşayan insanlarla doldurmayı arzulayarak ve devlet gücüyle bunu zorlayarak demokrat olamazsın. Demokrasi, demokratlık ve bu tavırlar asla yan yana gelmez. Hiç gecikmeden bir demokrasi kitabı edin ve oku. Okumak zor geliyorsa ben sana anafikrini söyleyeyim demokrasi kitaplarının: "Demokrasi farklı olana ve onların haklarına saygı göstermektir."
    • Acaba talimat verdiğin vali şimdi ne yapacak? Hemen emniyet müdürlüğüne talimat mı verecek? Öğrenci evlerine polis baskınları mı yapılacak. Diyelim ki kız ve erkek öğrenciler aynı evde kalıyor. Onlara ne gibi bir işlem hangi hukuk kuralına göre yapılacak? Bir zahmet söyle de biz de bilelim.

Başbakan bu, rahat durur mu? Fenerbahçe Kongresi'nin büyük çoğunlukla seçtiği başkanına vermiş veriştirmiş. Kongrede vaat ettiği projeleri nasıl yapacakmış? İzin almış mıymış. Parayı nereden bulacakmış. Kulübün bir sürür borcu varmış. Mış mış mış... Sizin anlayacağınız sopayı gösteriyor Aziz Yıldırım'a. Seni yıkamadım ama sana iş de yaptırmayacağım. Yahu insan nezaketen olsun bir kutlar önce. Bırak da koca ülkede ele geçiremediğin bir tane kurum kalsın. Bu ne hırs? Tablo bu kadar açıkken bazı can ciğer, aklı başında arkadaşlarımız, dostlarımız da demezler mi şike, mike filan diye. Yahu bu ülke futbolunda şike yoktur diyen mi var? Ya da Aziz Yılıdırm'ı çok seviyorum, tarzı tam bana göre diyen mi? Ama dostlar, lütfen, biraz uyanık olmanız gerekmiyor mu? 3 Temmuz'dan bu yana olanlar önce Fenerbahçe'yi ve sonra da Türk futbolunu ele geçirme projesi değil mi? Aziz Yıldırım'ı alkışlıyorsak bu proje karşısında dik durduğu içindir, eğilip bükülmediği içindir. Yoksa o da bilirdi elbet şu kadar milyon taraftarımız AKP'ye oy veriyor demeyi, AKP mitingine katılıp bayrak sallamayı.

 aziz yıldırım
Bu arada Mehmet Baransu denen zat twitterdan sallamaya başlamış yine; elinde yeni bir Aziz Yıldırım dosyası varmış. Mahkeme de dosyadaki usul eksiklerini tamamlayıp yargıtaya göndermiş. Kongrede olmadı tezgah kuruluyor. Okuması yazması olan var mı?

Anadolu Pars'ı için diyecek sözüm bile yok. Sen, koca devlet, koca bakanlık hayvanın varlığını ortaya çıkaracak birşey yapma, çobanın biri vurarak yok etsin onu. Bir de saldırmışmış çobana, filan feşmekan. Yahu o koyunlar orada dururken hayvan sana neden saldırsın? Sana saldırsa seni öyle bırakır mıydı? Neyse kabağı çobanın başına patlatmayalım. Bu gün toplantının başında saygı duruşu vardı Atatürk ve şehitlerimiz için. Ben Anadolu Parsı için de saygı duruşu yaptım.
Sivri zekalının biri twit atmış. Bilmem kaç milyon liraya iki yılda restore edilen bir tarihi eserin üzerine "Çare Sarıgül" yazılmışmış. Bunu yaptırana oy mu verecekmiş. Aklı başında sandığımız bir üniversite hocası da bunu retwit yapmış. Sarıgül telaşı başlamış bir yerlerde anlayacağınız. Bir ara yanıt yazayım dedim. "Haklısın, tarihe saygısızlık yapana oy verilmez. Peki ya kentin ciğerlerine hançer saplayan doğa saygısızlarına?" demek geldi içimden. Sonra vaz geçtim. Kime ne anlatıyorsun ki!