Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

17 Temmuz 2016 Pazar

Darbeye karşı olmak mı?

12 Eylül 1980'de 10 yaşındaydım. Darbenin bazı bölümleri ben ve akranlarım için oyun gibiydi. Sokağa çıkma yasağına rağmen küçük muhitimizin tozlu sokaklarında oyunlar oynayıp, devriye gezen askerlerden saklanmak örneğin. Buna karşın darbe gibi darbeydi 12 Eylül. Yönetime askerler tam anlamıyla egemen olmuşlardı ve iktidarlarını değil sorgulamak, darbe kelimesini kullanmak bile mümkün değildi. Halkın çok ama çok büyük bir bölümünün darbecileri alkışlamaktan elleri şişiyordu, yazık.

O yıllar babam ve annemin Almanya'dan geri dönüşünün hemen sonrası sayılırdı. Onlar ve beş kardeşten oluşan ailemizin her şeyi, Alman marklarıyla yapılan küçük bir apartman ve onun alt katındaki bakkal dükkanıydı. Evimizin etrafı yüzlerce askeri lojmanla çevriliydi. Bu lojmanlarda 2. Zırhlı Tugay'da görev yapan astsubaylar ve aileleri kalıyordu. Bakkalımızın ana müşterileriydi onlar. Bir kısmı, özellikle uzun yaz günlerinin akşamlarında, muhtemelen karılarından gizli gizli bakalımıza gelerek bira içer, sohbet ederlerdi. Kaşının üstünde gözün var denilerek binlerce kişinin göz altına alındığı, tutuklandığı, yıllarca hapiste kaldığı, bir daha hiç haber alınamadığı ve kimilerinin de beslenmek yerine asıldığı bir dönemdi o dönem ve bir darbeydi o darbe.Büyük güruhun alkışlamaktan ellerinin şiştiği bir darbe aynı zamanda.

Koluna tek bir pıpır takan onbaşı bile  kral gibi dolaşıyordu sokaklarda. Özünde çoğunun iyi birer insan olan astsubay komşularımızın havalarını varın siz düşünün. İşte o astsubaylarla, Köy Enstitülü bir öğretmenin ışığı ile aydınlanmış Anadolu'nun küçük bir köyünden ilkokul mezunu bir çoban olarak çıkıp 10 yıla yakına Almanya medeniyetini yaşayan ve özümseyen sevgili babam çatır çatır darbe tartışması yapıyordu. Demokrasi diyordu babam, özgürlük diyordu babam, insan hakları diyordu babam, meclis diyordu, adalet diyordu, hukuk diyordu babam. O astsubaylar isteseler o anda babamı bizden alabilirler ve bir daha yüzünü göremeyeceğimiz karanlık dehlizlere yollayabilirlerdi. Alış verişi kesip, alış veriş yapılmasını engelleyip, ekmek teknemize taş koyabilirlerdi hiç olmadı. Sağ olsunlar bunu yapmadılar; ama babam asla korkmadı darbenin ve darbecilerin karşısında durmaktan. Komünist yaftası yedi ama yine de büyük güruhun alkışlamaktan yorulduğu darbenin anayasasına göğsünü gere gere hayır oyu verdi. Ondan neredeyse 30 yıl sonra "yetmez ama..." diyebildiler diğerleri.

Ben işte o babanın oğluyum. Hayatımın hiçbir anında özgürlükleri, insan haklarını, eşitlik ve adaleti, hukukun üstünlüğünü ve yalnızca seçimleriyle değil, tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasiyi savunmaktan geri durmadım. Şimdi bazıları darbe karşısındaki tavrımı merak edebilir. Etmesinler. Darbe karşısında benim tavrım nettir ve babamdan mirastır.

Merak edilmesi gereken, sorulması gereken asıl soru şudur: Bugün darbe karşısında demokrasi naraları atanlar, bugünkü darbeciler devletin her kademesinde ve silahlı kuvvetlerde bir kanser gibi yayılırken, binlerce masum insanı çeşit çeşit senaryoyla suçlayıp hapislerde süründürürken ne yapıyorlardı? Ve elbette en az bunun kadar önemli olan bir diğer soru da şu olmalı: Çoğunlukla doğru bir şekilde telaffuz bile edemedikleri demokrasinin her ne şartta olursa olsun en geniş bir şekilde egemen olması mıdır amaçları yoksa bir başka amaca ulaşmak için kullandıkları ve işi bitince buruşturulup atılacak bir araç mıdır demokrasi onlar için?

Demokrasiye karşı olmak mı? Benim tarafım hep bellidir, merak etmeyin.

1 yorum:

  1. Benim babam da böyleydi, hala da böyle. Ben de o babanın kızıyım ve tarafım da sizinle aynı galiba :)

    YanıtlaSil