Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

21 Aralık 2013 Cumartesi

SOSYAL MEDYA DEDİKLERİ

Lise yıllarında, okul çıkışlarında jetonla oynanan atari kaçamaklarını ve üniversitedeki bilgisayar dersi uygulamalarını (bir kişinin yazıp 10 kişinin baktığı uygulamalar) saymazsak bilgisayarla ilk tanışıklığım, yanılmıyorsam 25 ya da 26 yaşındayken gerçekleşti. Sevgili Abdi (Ekizoğlu) Hoca sosyal ilişkilerini kullanarak, eski bir bilgisayarı bağış yoluyla kürsüye getirmişti. Hiç unutmuyorum, aletin 8 MB harddisk kapasitesi vardı (şaka değil, sadece 8 MB). Asistan olduğum ilk yıllarda mekanik daktilo kullanıyorduk her türlü yazı ve yazışma için. Sonra, İÜ Orman Fakültesi Eğitim ve Araştırma Vakfı elektronik bir daktilo almıştı bizim kürsüye. Devrim gibiydi bizim için. Ardından gelen bu bilgisyar ise çağ atlatmıştı. Önceleri Windows 3.1'i kaldırmayacağını düşünerek PW ya da Word Perfect adlı yazı programlarını yükledik bin bir uğraşla. Daha sonra, o zamanlar fakülteden ayrılmamış olan Halil (Gerçek, Havza Amenajmanı kürsüsünde asistandı) gelip Windows 3.1'i kurduğunda bellekte yalnızca 2 MB boş alan kalmıştı. Onunla idare ediyorduk. İnternet bağlantısı ise izleyen bir ya da iki yıl içinde gerçekleşmişti.

Bilgisayar teknolojisiyle bu kadar geç tanışınca, onunla ilgili gelişmeleri de haliyle geriden takip ediyor insan. Bu bir avantaj mı dezavantaj mı tartışılır, ama bu konuya girmeyeceğim. Sonuçta, akşam eve geldiğimizde oğlum tablete, ben bilgisayara ve eşim de akıllı telefona gömülüp saatlerce zaman geçirdiğimiz bir noktaya geldik. Aile içinde sosyal olamayıp sosyal medya aracılığıyla sosyalleşmeye çalıştığımız bir çağ bu. Biz de onun, yani sosyal medyanın köleleri.
SEO ve Sosyal Medya

Kişisel olarak ben Facebook, twitter ve instagramda epey zaman geçiriyorum. Öncelik sıralamam ise twitter, insatgram ve facebook şeklinde. Bu sıralamaya uygun olarak her biri için görüşlerimi aktarmak istiyorum bu yazıda.

Twitter: Az ama öz konuşanların mekanı
Twitter, Direkt Mesaj Göndermede Takip Etme Zorunluluğunu Kaldırdı

Başlıktan da anlayacağınız gibi twitter benim gözdem. Bir defa saçmalama olasılığı sıfır. 140 karakterde işi bitirmek zorundasınız. Bu sizi akıllı ve rasyonel davranmaya zorluyor. İkinci avanatjı ise daha uzun ve içerikli paylaşımların önünün tamamen kesilmemiş olması. Bir twite her türlü görsel ve yazılı materyali ekleyebiliyorsunuz ya da link verebiliyorsunuz. Ama önemli olan sizin onu 140 karakterde nasıl aktardığınız. İnternet ağının, veri alışverişinin sorunlu olduğu yerlerde boşu boşuna koca resim ya da video dosylarını açmamış oluyorsunuz böylelikle. Bence twitterın en önemli artısı sizi takip etmeyenleri de takip edebilmeniz. Siyaset, bilim, sanat, spor ve aklınıza gelen her alandan kişi ya da kurumu takip etmenizin önünde hiç bir engel yok. Bu özellik twitteri facebook gibi ahbap-çavuş ilişkisi kıskacından kurtarıyor. Diyebilirim ki güncel her türlü gelişmeyi twitter aracılığıyla izleyip düşüncelerimi bu platformada beni izleynelerle paylaşabiliyorum.

Elbette twitterın negatif bazı yönleri de var. Mesela bir öykü yazıp twitterda paylaşmak isteyenler. Aynı kullanıcıdan art arda 20-30 twit geliyor bazen. Be adam, bir blog aç kendine, uzun düşüncelerini oraya yaz, şu an benim yaptığım gibi, sonra yalnızca linki paylaş! Yok illa yoracak ve boğacak bizi. Bir de aynı içerikli twitleri evirip çevirip paylaşan, böylelikle kamuoyu yaratmaya çalışan bir kitle var ki, bu da beni çıldırtıyor. Yine de twitter facebooka göre çok daha rasyonel, yararlı ve özgün bir sosyal medya aracı bana göre.

Insatgram: Heyyooooo! Hepimiz sanatçı olduk.

Instagram Logo

Sıradan insanlar, yani bizler neden fotoğraf paylaşmak isteriz? Elbette gördüğümüz ilginç, güzel, kayda değer kareleri diğer insanlarla paylaşmak için. Peki aynanın karşısına geçip kendini çeken ve bunu instagramda paylaşana ne demeli? Bazı kullanıcıların profili tamamıyla kendi fotoğraflarıyla dolu. Allahım bu nasıl bir megalomani.

İnternetten fotoğrafı alıp insatgram cilası çektikten sonra paylaşanlara diyecek hiç bir şey yok elbet. Cila demişken bazıları öyle acayip düzeneleme programları kullanıyorlar ki, orijinal fotoğrafla paylaşılan fotoğraf arasında ilişki kalmıyor neredeyse. Siz hiç toprağı, ağacı ve hatta havası kırmızı olan bir orman gördünüz mi? Ben gördüm instagram sayesinde.

Insatgramın diğer sosyal medya mecralarına göre en önemli farkı, yalnızca tabletlerde ya da akıllı telefonlarda kullanılabiliyor olması. Bilgisayarlarda fotoğraf paylaşımı yapılamıyor. Bunun nedeninin anlayabilmiş değilim.

Fotoğrafınızın altına etiket yazarak paylaşma olanağı fotoğrafınızın sizi takip etmeyenler tarafından da rahatlıkla görülmesini sağlıyor. Böylelikle instagram tematik bir fotoğraf galerisi haline dönüşüyor. Fakat burada da sorun etiketlerle fotoğrafların uyumsuzluğunda ortaya çıkıyor. Fotoğrafım daha çok insan tarafından görülsün diye alakalı alakasız her fotoğrafına "love", "nature", "istanbul" gibi etiketler koyanlar var. Bir de bu etiketleri kopyalayıp her fotoğrafında yapıştıranlar. Ne diyelim?

Facebook: Sahte duygu ve düşünceler imparatorluğu


- Harika görünüyorsun şekerim.
- Saçların çok güzel, bayıldım.
- Tü tü tü tü maşallah, nazar değmesin. Bu ne güzellik böyle.

Bu ve buna benzer sahte cümlelerle dolu oluyor çoğu zaman facebook sayfalarımız. Ne yazan inanıyor ne de okuyan.

Facebook'ta çok "like" almak istiyorsan kesinlikle az yazı ve çok görsel kullanacaksın. Kimse orada yazı okuyup beynini yormak istemiyor. Hele bir de komik videolar paylaşıyorsan değme keyfine. Lord of the Facebook. Çok "like" almanın bir diğer yolu ise şirin kedi fotoğrafları paylaşmak. Kimse, özellikle kadınlar buna dayanamıyor.

Önemli futbol maçlarından sonra, hele konu FB ya da GS'nin göze batan bir başarısı ya da başarısızlığı ise uzak durun bir kaç gün facebooktan. Çok spor sever bir millet olduğumuzdan, kabarıyor o damarlarımız birden; dalga geçmeler, hakaretler, küfürler... Daha neler neler, bini bir para. Salı pazarı gibi, her şey o kadar ucuz ki!

Güncel sisyasi gelişmelerle ilgili tavır koyan paylaşımlar belki de en masumları. Ancak sorun şu ki, kimse kendinden, özgün birşey koymuyor. Ya bir köşe yazarının yazısı, ya da benzer mecralarda paylaşıla paylaşıla usandıran klasik dokundurmalar, özlü sözler, Mevlana ya da Yunus Emre deyişleri. Aklınıza ilk gelen en aptalca cümlenin altına Mevlana yazıp paylaşın, yüzlerce like garanti.

Bir de "biri bizi gözetliyor" manyakları var. Daha doğrusu herkesin kendisini gözetlemesini isteyen manyaklar. Bazı yazılımlar kullanıp otomatik olarak "I am at... " paylaşımlarında bulunanlar mı istersin, kahvaltı masasını çekip "şu anda şurada filancalarla kahvaltı ediyoruz" diyenler mi... İşin en komik tarafı ise bu tür paylaşımların inanılamayacak kadar like almaları. "Şu anda Sabiha Gökçen Havaalanındayım" paylaşımını like eden kişnin ruh halini çok merak ediyorum. Geçenlerde çok önemli bir gazetede yer alan ekonomi makalesini paylaşıp, onunla ilgili düşüncelerimi aktarma gafletinde bulundum. Bir üstteki "I am at...." paylaşımı 50'nin üzerinde beğeni almıştı. Benimki ise yalnızca bir. O da ayıp olmasın diye beğenen eşimden geldi. Kendimi 1980'li yıllardaki Eurovision'a katılan Türk şarkıcılar gibi hissettim bir an.

Facebookun belki de en önemli sorunu seni arkadaş olarak kabul etmeyenleri takip edememen. O nedenle facebookta çok önemli bilim ya da sanat adamlarını, siyasetçileri, ulusal ya da uluslararası kuruluşları takip etme olanağı yok. Anlayacağınız facebook kendi aramızda top çevirme ya da sen çal ben oynayayım mecrası. İstisnalar dışında kimseye birşey kattığını sanmıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder