Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

27 Haziran 2012 Çarşamba

İncir Ağacı Üzerine


İNCİR AĞACI ÜZERİNE ÇAĞRIŞIMLAR
Dr. Cihan ERDÖNMEZ
Bundan önce oturduğum evin bahçesinde iki koca incir ağacı vardı. Sıcak yaz günlerinde bu iki ağacın arasında kurduğum hamakta uzanıp hayaller kurmak adeta gençleştirici bir etkiye sahipti. Ne yazık ki o zamanlar bunun değerini tam olarak anlayamamış olmalıyım.
Geçenlerde çok sevdiğim bir dostumla bunun üzerine konuşuyorduk. Bana Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” adlı oyununu okuyup okumadığımı sordu. Okumamıştım.
Biraz da utanarak itiraf etmem gerekir ki, ben ve sanırım benim gibi pek çok kişi Necip Fazıl’a, özellikle Nazım Hikmet’le giriştiği polemikten dolayı olumsuz tavır aldık. Onun edebiyatçı kişiliğini göz ardı etmek gibi bir hatanın içine düştük.
Genellikle şiirleri ve oyunları, kısmen de öykü ve romanları ile tanınan Fazıl’ın şu dizelerini sizlerle paylaşmış olmak özür yerine geçer mi bilmem:
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.



Geçti, istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar.

                                               1937 (Sonsuzluk Kervanı) 

Necip Fazıl’ın edebiyatçı kişiliği hakkında detaylı bilgi almak için pek çok eser bulmak olanaklı.[1] Bu yazının amacı elbette farklı; İlk defa Muhsin Ertuğrul tarafından 1937-1938 döneminde İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenen[2] ve başrolünü yine Muhsin Ertuğrul’un oynadığı “Bir Adam Yaratmak”tan söz etmek istiyorum sizlere. 

Oyun, babasını evlerinin bahçesindeki incir ağacına asmış bir oyun yazarının (Husrev) etrafında dönüyor. Daha sekiz yaşındayken başından geçen bu travmatik olayın etkisinden kurtulamayan kahramanımız, kendisini ve yaşadıklarını kaleme aldığı oyunla tüm topluma aktarıyor adeta. 

Necip Fazıl bu oyununda bir yandan felsefi boyutlar içeren tartışmaların içerisine girerken diğer yandan da insan ruhunun derinliklerine inmeye çalışıyor, dönemin koşulları ölçüsünde elbette. Okumak isteyenler için çok fazla ayrıntıya girmemeye özen göstererek, oyunun kadın-erkek ilişkileri açısından da önemli mesajlar içerdiğini ve toplumsal taşlama sınırlarına dayandığını hatırlatmakta yarar var. 

Beni en çok düşündüren konu, Fazıl’ın koca bir oyunu neden bir incir ağacının çevresinde şekillendirmeyi tercih etmiş olduğu. Ve neden incir ağacı? Hele oyunun sonunda bütün bunları neden yaptığını soran annesine kahramanın (Husrev’in) verdiği, bence edebiyat tarihine damga vuracak nitelikteki unutulmaz yanıtı düşününce; 

“Ne yapayım anne, (babasının kendisini astığı ağacı kast ederek) kestiniz incir ağacımı…” 

Sanırım hepimiz incir ağacı ile kültürümüz arasında bir takım bağları rahatlıkla kurabiliriz. En azından yazıyı buraya kadar okumak konusunda dirayet gösteren hemen herkesin aklına “Ocağına incir ağacı dikmek” deyimi mutlaka gelmiştir. 

Dendroloji derslerinde incir ağacı anlatılmış mıydı, doğrusu hatırlayamadım. Ancak yaşam deneyimlerim bana incirin ne kadar kanaatkar ve dayanıklı bir tür olduğunu göstermeye yetti. Özellikle bahçemizi düzenlemeye çalıştığımız sıralarda sağdan soldan çıkan incir köklerinin, bu ağacın yaşama tutunma azmi konusunda yeterince fikir verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Her ne kadar olgunlaşan ve bizim uzanamadığımız meyvelerinin çimlere düşmesi ve temizlemesinin hayli zor olmasından dolayı söylenmelerim hala zihnimde yer ediyor olsa da, aynı meyvelerin yaz aylarında kuşların temel besin kaynağı olduğunu hatırladıkça, bu iki güzel ağacı bahçeye diken babama hayır duası etmenin unutulmaması gereken bir görev olduğunu düşünüyorum. 

Sevgili dostum Sezgin (Özden) yazıyı hazırlamam için beni uyardığında, bu satırların büyük bir bölümü çoktan kafamda yazılmıştı. Kaderin cilvesi mi demeli bilemiyorum; tam da aynı günlerde bir başka dostumun önerisiyle güzel (tek başına güzel yetersiz kaldı; çok çok güzel, hatta harikulade) bir Türk filmi izleme şansını da yakaladım. İnsanı sımsıkı saran, insan olduğu için umutlandıran ve yaşamdan mutluluk duyması için hala bazı nedenlerin var olduğu konusunda ikna eden bir film. İzledikten sonra DVD satışlarında en çok tercih edilenler listesinde başta olduğunu fark ettiğim bu filmin adı “İncir Reçeli”. Yalnızca rastlantı deyip geçiştirmeli mi bilmiyorum ama yoğun biçimde eski evimin bahçesindeki incir ağaçları arasında hamak kurup sallanmak istiyorum. Bir de hakkıyla yapılmış bir kavanoz incir reçeli bulursam…



[1] Kenan Akyüz’ün kaleme aldığı “Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi” (İnkılap Yayınları) ve Hulusi Geçgel’in kaleme aldığı “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı” (Anı Yayınları) bu kapsamda değerlendirilebilir.
[2] Yanılmıyorsam 2000’li yıllarda yine İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder