Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

27 Haziran 2012 Çarşamba

Türk Köylüsü ve Yaban


Türk Köylüsü ve Yaban

 Dr. Cihan ERDÖNMEZ

Köy ve köylünün biz ormancılar için anlamı büyüktür. Çoğunlukla bir derttir köy, bir kamburdur köylü bizler için. Onlar olmasa ne güzel ormancılık yapılır diye düşünürüz. Yine de, köy ve köylü için en çok ter akıtanların başında geliriz. 

Türk köylüsü, edebiyat ve özellikle roman için önde gelen objelerden biri olmuştur. Köy ve köylü sorunlarını ele alan yığınla esere ulaşmak olanaklıdır. Ancak Yaban’ın bunlar arasındaki yeri özeldir. Çok iddialı olmak istemesem de, köy ve köylüye dönük benim bildiğim ilk eserdir Yaban. 

Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, özellikle Anadolu Mezalimini Tahkik Komisyonundaki görevi sırasında yaptığı gözlemlere dayanır. İlk olarak 1932 yılında Kadro Dergisi’nde yayımlanan Yaban için ünlü edebiyat araştırmacısı Berna Moran[1] şöyle demektedir: “Anadolu köylüsüne ait gerçekleri bütün çıplaklığı ile gözümüzün önüne serer.” Bir başka araştırmacıya[2] göre eser, aydın ile halk arasındaki çatışmanın kökeninde yer alan yabancılaşmayı ve uyuşmazlığı bütün trajik yönleri ile ele almaktadır. 

Yaban’a yönelik en önemli eleştiri, eserin Türk köylüsünü aşağıladığı savıdır. Bu sav ilk bakışta doğruymuş gibi görünebilir. Romanın pek çok yerinde Türk köylüsüne yönelik ağır eleştiriler vardır. Ancak, Yakup Kadri bu eserde gerçek eleştirisini köylüye değil Türk aydınına yöneltmektedir. Romanın kahramanı Ahmet Cemal[3] köylüye yönelttiği bu ağır eleştirilerinin bir yerinde şöyle der: “Bunun sebebi, Türk aydını gene, sensin! Bu viran ülke ve bu yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun.” 

Yakup Kadri’nin Anadolu bozkırlarını çok iyi gözlemlediğini ve bozkırın verimsizliği ile köylünün kaderini özdeşleştirdiğini ayrıca vurgulamak gerekir. Ahmet Cemal’in ağzından dökülen şu sözler bunun açık kanıtı: “Burada ise, yalnız gerçek; çıplak, çirkin, kaba, yalçın gerçek!.. Boz toprak dalgaları alabildiğine uzuyor. Yeknesak ovayı ikiye bölen Porsuk Çayı şiddetli zelzelenin açtığı bir uzun, bir yılankavi yarık gibidir. Hiç suyu görünmez. Ta yanına gittiğiniz zamanda bile, o suyun cana can katan serinliğini ve rengini bulamazsınız. Boz topraklar orada çürümüş ve pıhtılaşmış sanılır. Elinizi bir soksanız günün hangi saatinde ve hangi mevsiminde olursa olsun bir cerahat gibi ılıktır. Ve tepeler… Ve tepeler, birer urdur. Ve bütün ufkun çerçevelediği alem, ancak, bu ıstırap manzarası ile canlı görünür.” Yakup Kadri’nin bu toprakları Türk köylüsü için adeta bir “üvey anne” olarak tanımlaması ise öldürücü darbedir. 

Yaban’da Yakup Kadri’nin eleştirdiği aydın, Türk aydını, Osmanlı’nın yetiştirdiği aydındır. Ahmet Cemal bunlardan biridir. Peki, Cumhuriyet’in yetiştirdiği Türk aydını masum mudur? Atatürk’ün, “Bir kıvılcım gibi gidip bir ateş topu olarak geri dönün.”, diyerek Batı’ya gönderdiği, yetiştirmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığı Türk aydını, okumuş yazmış şanslı kitle olan bizler, hepimiz, Türk köylüsüne, Türk halkına karşı borcumuzu ödedik mi? Yoksa onlardan, adeta bulaşıcı bir hastalıkmış gibi uzak mı durmayı seçtik. Ve bizler, Türk ormancıları, insanına bir üvey anne gibi gaddarca davranan Anadolu topraklarını gerçek bir annenin şefkatli kucağına dönüştürebildik mi? 

Ben, Yaban’ı bir kez daha okurken, bunları düşündüm hep!


[1] Moran, B. 2005. Türk Romanına Eleştirel Bir bakış 1. İletişim Yayınları, İstanbul.
[2] Şahin, V. 2007. Roman tekniği bakımından Yaban. E-Journal of New World Sciences Academy 2 (3); 179-196.
[3] Romanda Ahmet Cemal aslen İstanbullu zengin bir ailenin çocuğudur. Çanakkale’de sağ kolunu kaybetmiş bir yedek subaydır ve İstanbul’a dönemez. Emir eri Mehmet Ali ile birlikte O’nun Porsuk çayı kenarındaki köyüne gelir ve oraya yerleşir. Roman bütünüyle bu köyde yaşananları konu alır ve okuyucuya Ahmet Cemal’in tuttuğu notlar olarak aktarılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder