Sipsiden Vuvuzelaya Yerel Kültür
Ailemle birlikte İstanbul’a
taşındığımızda yedi yaşındaydım. Çocukluğumun ilk yılları güzel bir Karadeniz
köyünde geçti. O döneme ilişkin hatırlayabildiğim sınırlı şeyler arasında iki
ağabeyimle birlikte söğüt dallarından sipsi yapışımız gelir. Bana o zamanlar
bir oyuncak gibi görünen bu küçük nesnenin Türk kültüründe önemli bir yeri
olduğunu daha sonraları öğrendim. Nefesli (üflemeli) çalgılar grubunda yer alan
bu enstrüman Türk Halk Müziğinin önemli unsurlarından biri. Tıpkı mey, kaval ya
da zurna gibi.
Güney Afrika’da düzenlenen ve
İspanya’nın zaferiyle tamamlanan Dünya Futbol Şampiyonasına damgasını vuran
olaylardan biri de vuvuzela çılgınlığı oldu kuşkusuz. Bazen sabrımızı zorlayan
dayanılmaz bir gürültü kaynağı olarak algıladık vuvuzelayı. Derken ülkemiz
dahil dünyanın dört bir yanında plastik vuvuzelalar satılmaya, sokaklarda
çocuklar vuvuzelalar öttürmeye başladı. Nefretimiz bir kat daha arttı!
Ne yazık ki, çok çok azımız
nefret ettiğimiz bu aracın kültürel bir değer olduğunun farkına varabildik.
Çünkü vuvuzelalar Güney Afrika’daki yerli kabilelerin yüzyıllardır, çoğunlukla
haberleşmek amacıyla kullandıkları önemli bir araçtı. Lepatata diye de
adlandırılan, Güney Afrika Zurnası da denilen bu aletin aslında Kudu adı
verilen bir Antilop türünün kemiklerinden yapıldığını; etimolojik olarak ise
Zulu dilindeki Vuvu sözcüğünden geldiğini ve bu sözcüğün gürültü demek olduğunu
pek kimse bilmiyordu.
Vuvuzelanın futbol statlarında
kullanılmaya başlanması ise oldukça yeni sayılır. Amacının dışında kullanıldığı
ve zaten pek temiz sayılamayacak futbol kültürüne bulaştığı için oldukça
şanssız bir kültürel değer olduğunu söylemek yanıltıcı olmasa gerek.
Çocukluğumun köyde geçen kısmına
ilişkin hatırladığım bir başka kesit de oldukça kırıcı geçen oba (mahalle)
maçlarıdır. Aşağı ve yukarı olmak üzere iki obası olan köyümüzde sık sık
çekişmeli futbol maçları oynanırdı. Bu maçlarda belli yaşın üstündekiler
oynayabilir, ben ve benim gibi küçükler ise ancak izleyici olabilirdik. Fakat
boş durduğumuzu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Biz de, söğüt dallarından
yaptığımız sipsilerle tuttuğumuz obanın lehine (ben yukarı obalıydım) tempo
tutar ve şarkılar söylerdik. Küfür etmek aklımızdan bile geçmezdi. Şimdi
düşünüyorum da, günümüzde futbol statlarını dolduran binlerce insan, anlamsız
şarkılar söyleyip küfür etmek yerine bir şeyler çalsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Yanıtınızı duyar gibi oluyorum:
Vuvuzelaya bile razıyız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder