İstanbul’un Atlı Tramvayları
Atları sever
misiniz? Sanırım sevmeyen yoktur. İnsanlığa en az beş bin yıldır hizmet eden bu
muhteşem hayvanlar hakkında bilmediğimiz o kadar çok şey var ki.
Çocukluğumda,
büyüdüğüm sokaklarda ayı oynatılırdı. Sonra doğru bir kararla yasaklandı. Şimdi
ise anneler ve babalar çocuklarını hafta sonları götürdükleri piknik yerlerinde
kaburgaları sayılan atlara bindirerek eğlendiriyorlar. Bir de at yarışı izlemek
için hipodromlara doluşan kalabalıklar var. Horoz dövüştürmek yasak da at
yarıştırmak neden serbest anlayabilmiş değilim. Üstelik yüce Atatürk adına
düzenlenen Gazi Koşusu bile var.
Yine
çocukluğumda izlediğim kovboy filmlerinde kovboylardan çok atları izlediğimi
hatırlıyorum. Elbette Red Kit’in Düldül’ünü de unutmam olanaklı değil. Atların
tarımda ve insan taşıma amacıyla kullanılması bir kenarda tutulursa, en yaygın
yararlanma noktalarından birisinin de askeri alanlar olduğu rahatlıkla
görülebilir. Tankçı bir asteğmen olarak
askerliğimi yaparken tankçı sınıfına İngilizcede “cavalary” denildiğini ve
bunun da aynı zamanda süvari, yani atlı asker anlamına geldiğini öğrendiğimde
çok şaşırmıştım. Bu, günümüzün hırçın savaş araçları olan tankların bir anlamda
eskiden atların gördüğü görevi yerine getirdiği anlamına geliyordu.
Amerikan
sinema endüstrisi bize posta arabaları yoluyla atların şehirlerarası insan
taşımacılığında kullanıldığını öğretmişti. Fakat ne yazık ki, Avrupa ve Türk
sinemasından böyle bir sahne hatırlamıyorum ki, şehir içi insan taşımacılığında
atlı tramvayların kullanıldığı bir dönemin var olduğunu, elime yeni geçen bir
kitap aracılığıyla öğrenme şansını yakaladım[1].
Prof. Dr. Vahdettin Engin tarafından kaleme alınan ve İstanbul Ticaret Odası
tarafından yayımlanan bu mükemmel eserin adı “İstanbul’un Atlı ve Elektrikli
Tramvayları”.
Sayfaları
arasında rahatlıkla kaybolabileceğiniz nitelikteki bu eserin her bir bölümünde
hayranlık ve şaşkınlık uyandırıcı yeni bir şeyler öğrenmeniz olağan bir durum.
Beni en çok şaşırtan konuyu ise, okuma fırsatı bulamayanlar olacağı için,
sizlerle paylaşmak istiyorum. Konu, atların ilk defa şehir içi toplu
taşımacılığında kullanılması. Gelin gerisini eserden olduğu gibi alalım:
“Omnibüs
atlar tarafından çekilen ve toplu taşımacılık amacıyla kullanılan büyük
arabalara verilen isimdir. İlk omnibüs Fransa’nın Nantes şehrinde 1825 yılında
Stanislas Baudry isimli müteşebbis tarafından kullanılmıştır. Şehrin biraz
dışında hamamı olan Baudry, müşterilerin gelmediğini görünce şehir merkezinden
hamama kadar bedava omnibüs servisi koymuştur. Bu sistem işe yaramakla beraber
giderek farklı bir boyut kazanmıştır. Omnibüs şehir merkezinden dolu kalkmakta
ama hamamda aynı sayıda müşteri olmamaktadır. Yani müşteriler omnibüsü seyahat
amaçlı kullanmakta ama hamama gitmemektedirler. Bunu fark eden Baudry, bu defa
hamamı kapatıp Nantes şehrinde omnibüs seferleri düzenlemeye başlamıştır.”
İlginç
geldiyse ve daha fazlasını merak ediyorsanız bu eseri mutlaka edinmeli ve
okumalısınız. Yalnızca Prof. Engin’in önsözüne olduğu gibi almayı tercih ettiği
Attila İlhan’ın tramvaylar üzerine yazısını okumak için bile. Hele üçüncü köprü
meraklılarının böylesine çoğaldığı bir dönemde…
[1] Bu
arada, Türk edebiyatının köşe taşlarından biri olan Recaizade Mahmut Ekrem’in
“Araba Sevdası” adlı romanının temasının gerçekten de araba sevdası olduğunu;
ancak bunun bir at arabası olduğunu hatırlamak da yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder