Spor Kültürü ve Bisiklet
“Bir tur bineyim mi?”
Çocukluğumun yazlarında en çok
duyduğum cümlelerden biriydi. Bisikleti olmayanlar, olanlara yalvarırcasına
sorarlardı, “Bir tur bineyim mi?”
İnsanlık tarihinin en önemli
icatlarından biri olan tekerlek ve o icadın en çevreci dönüşümü; bisiklet. Çocukluk
hayallerimizin süsü, en baştan çıkarıcı karne hediyesi!
Dikkat ederseniz hala görürsünüz
sokak aralarındaki bisikletli çocukların gözlerindeki ışıltıyı ve duyarsınız
olmayanların iç burkan yalvarışlarını, “Bir tur bineyim mi?”
Oysa ben size şimdi başka bir
soru sormak istiyorum yalvarırcasına, “Bir tur izleyelim mi?”
“Ne turu?” dediğinizi duyar gibi
oluyorum. Biliyorum, garip gelecek. Biliyorum, bizlere spor diye yutturulan
futbol çılgınlığının beyinlerimizde yarattığı uyuşukluk nedeniyle algılamak zor
olacak. Biliyorum, “Bu da nereden çıktı ve bu sayfada işi ne?”, diyeceksiniz.
Ama ben yine de sormak istiyorum, “Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu izleyelim
mi?”
Ne yazık ki, bu satırları
okuduğunuzda bu sene 46.sı düzenlenen tur tamamlanmış olacak[1].
Zararı yok, seneye 47.si var, önümüzdeki aylarda İtalya Bisiklet Turu var,
İspanya Bisiklet Turu var ve bisiklet sporunun zirvesi sayılan Fransa Bisiklet
Turu var. Yeter ki spor kültürünün gerçek dünyasının kapılarını aralamaya
niyetlenelim. Yeter ki spor denen şeyin futboldan ibaret olmadığını
hatırlayalım. Gerisi kolay…
Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na
bu sene hepsi üst düzey olan dördü profesyonel takım, 10’u profesyonel kıta
takımı ve biri ulusal takım (Türkiye) olmak üzere toplam 15 takımdan 148 sporcu
katıldı. 11 Nisan’da İstanbul Prologu ile başlayan turda sırasıyla
Kuşadası-Turgutreis, Bodrum-Marmaris, Marmaris-Pamukkale, Denizli-Fethiye,
Fethiye-Finike, Finike-Antalya ve Antalya-Alanya etapları koşuldu. Etapların
toplam mesafesi 1256,8 km
olan ve 18 Nisan’da tamamlanan turu ISD takımının İtalyan bisikletçisi Giovanni
Visconti kazandı.
Turun bütün etaplarını TRT canlı
yayımladı, ancak canlı yayın yapan tek TV kanalı değildi. Avrupa’nın en büyük
ve gerçek spor kanalı olan Eurosport da bu eşsiz sportif mücadeleye her gün üç
saate yakın, canlı yayınla yer verdi. Yer çekimlerinde sporcuların
alınlarındaki ter zerreciklerinden yol kenarlarındaki bahar çiçeklerine kadar
her şey vardı. Takımların kendi sporcularını bitiş çizgisine en önde getirmek
için sergiledikleri muhteşem taktik mücadele, tırmanışlarda sıklaşan ve
güçlenen soluklar, inişlerdeki özgürlük hissi ve bitiş öncesi atılan sprintler
tüm detaylarıyla odalarımıza taşındı. Ya helikopter çekimleri? Seyrine doyum
olmayan koylar, dağlar, ormanlar, masmavi deniz, kumsallar yalnızca bizleri
değil milyonlarca Avrupalıyı günlük sıkıntılardan alıp bambaşka bir aleme
taşımadı mı?
Avrupalıları belki ama çok küçük
bir azınlık dışında bizleri asla. Çünkü Türk spor kamuoyunun o hafta çözmeye
çalıştığı konu, anlı şanlı spor(!?) kulüplerimizden birinin başkanının futbol
federasyonu başkanına gönderdiği telefon mesajında küfür olup olmadığıydı.
Gazeteler günlerce bunu yazıyor, spor programları bu konuya ayrılıyor, sokaktaki
insan bunu tartışıyor ve Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu ise spor sayfalarının sonlarında
ve en dip sütunlarda birkaç cümleden oluşan basit bir haber olarak
geçiştiriliyordu. Buna rağmen, bir avuç insan bu üst düzey spor organizasyonunun
sorun yaşanmadan tamamlanması ve önümüzdeki yıl, bu yıl ulaştığı uluslararası
düzeyden daha yükseklere taşınması için gecesini gündüzüne katarak çabalıyorsa,
bizlere karamsar olmamak düşüyordu.
Spor insanlık kültürünün aydınlık
semalarından biriyse eğer, bisiklet de o semanın en parlak yıldızlarından. Hala
bir bisikletiniz yoksa hemen bir tane alın. Dağ bisikleti, yol bisikleti, şehir
bisikleti, üç tekerlekli ya da tandem (çift kişilik), fark etmez. Başınızda bir
kask, ellerinizde eldiven ve bir su matarası. Atın kendinizi doğanın kucağına.
Bisikletiniz ve siz, hepsi bu.
Bir de, yolda bir çocuk önünüze
çıkıp, “Bir tur bineyim mi?”, derse, verin binsin. Kim bilir, günün birinde
Fransa Bisiklet Turu’nda sarı mayoyu[2] giyen
o olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder