Etiketler

Denemeler (12) Diğer (28) Makaleler (18) Şiirler (45)

27 Haziran 2012 Çarşamba

Vatan Aşkı


Vatan aşkı insanı, gerçekten çok uzaklara götürebilir…

Dr. Cihan ERDÖNMEZ
Bu anlamlı sözün sahibi Gustave Flaubert[1]. Ünlü yazar durup dururken söylemiyor bunu. Polonezköy’ü ziyaret eden Flaubert’in, belki de ister istemez, ince zekasının doğal bir sonucu olarak dökülüveriyor bu sözcükler birer birer ağzından.
Herkes bir miktar bilir İstanbul’u. Tarihi yarımada, boğaz, kalabalık ve karmaşa İstanbul’la eş anlamlıdır adeta. Kaçacak delik ararız çoğu zaman bu karmaşadan. Ve dönüp dolaşıp belli noktalarda yığılır kalırız.
Polonezköy işte bu tür kaçış noktalarından biridir. Beykoz ilçesi sınırlarında bir orman köyüdür Polonezköy. Adampol de denir. Aslını sorarsanız, köyün Leh kökenli yerlileri bu adı daha çok tercih eder.
Polonya (Lehistan) belki de tarih boyunca en fazla işgale uğrayan topraklar arasında yer alır. II. Dünya Savaşı’nın kıvılcımı bile Polonya’nın işgali ile çakılmıştır. 1772-1795 yılları arasında Rusya, Avusturya ve Prusya arasında paylaşılan Polonya toprakları izleyen 123 yıl boyunca özgürlüğünden mahrum kalmıştır. Özgürlüğüne tutkun Polonyalılar 1830 yılında Rusya’ya karşı büyük bir ayaklanma başlatmışlardır. Başarısızlıkla sonuçlanan bu ayaklanma büyük bir göç dalgasına yol açmış, binlerce Polonyalı vatanlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Göç edenlerin büyük bir kısmı Başta Fransa olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine gitmiştir. Bazı liderler ise, tarihsel süreçte Polonya ile daima iyi ilişkiler içerisinde bulunan Osmanlı Devleti’ni tercih etmişlerdir. Osmanlı-Polonya ilişkileri o derece yakındır ki, Polonya’nın bağımsız bir devlet kimliğini yitirdiği dönemlerde, Osmanlı sarayında yabancı devlet elçileri ile yapılan toplantılarda, Polonya elçisi için ayrılan koltuk daima boş tutularak, diğer elçilere “yolda, geliyor” denir ve bu şekilde bir mesaj verilirmiş.
Özgürlüğüne tutkun Polonyalıların ülkemizi tercih etmelerinin Türk kültür yaşamına etkileri öngörülemeyecek kadar fazladır. Örneğin, Nazım Hikmet atalarının Polonya kökenli olduğunu düşünmektedir. Bununla da övünmektedir aslında. Kanıtı, onun Lehistan Mektubu adlı şiirinin dizlerinde yatmaktadır. Çok uzun olduğu için tamamını buraya almam olanaklı olmasa da birkaç dizesini aktarmak isterim:
Lehistan Mektubu

Sevgili gonca gülüm
Başladı Lehistan ovasında yolculuğum:
Küçücük bir çocuğum,
Bakıyorum ilk resimli kitabıma;
Sevgilim, dayı kızım, memed’imin anası,
Dedelerimizden biri
1848 Polonya muhaciri.
Lehistan’dan gelmiş dedelerimizden biri,
Gözlerinde karanlığı yenilginin,
Saçları al kana boyalı,
Sevgilim
Nerede, ne zaman hürriyet dövüşmüş de
Ön safında Polonyalı bulunmamış?
Gölgeli bir bahçeye girer gibi
Girebilmek usulcacık ihtiyarlığa,
Ve hepsinden önemlisi,
Çocukların, ama bütün çocukların,
Kırmızı elmalar gibi gülüşü
Göğsümü kabartmıyor değil
Dedelerimden birinin Lehli oluşu. 

Polonya’dan Osmanlı’ya göç edenlerin yerleşebileceği bir köy kurma fikri 1830’lu yıllara kadar uzansa da, bu köyün kurulması için 1842 yılına kadar beklemek gerekecektir. Polonyalı devlet adamı ve göçmen topluluğu önderi Prens Adam Czartoryski merkezini Paris’te kurduğu siyasi göçmen birliğine bağlı olarak İstanbul’da bir doğu ajansı açmış ve yöneticiliğini Michal Czajkowski’ye vermiştir. Czajkowski İstanbul’un yakınında bulunan Lazaryen rahipleriyle iletişim kurarak bu rahiplerin sahip oldukları çiftlik topraklarında Polonyalılar için sığınak oluşturulmasını gündeme getirmiştir. 1842 yılında Prens Adam Czartoryski’nin girişimleriyle imzalanan anlaşma sonucunda bu topraklar süresiz olarak kiralanmış ve Polonyalı göçmenlerin kullanımına verilmiştir. Aynı yıl törenle Adampol (Adam’ın tarlası) adı verilen bu köy Polonezköy’dür.
Kurulduğu yıl köy nüfusu 12 iken 1851’de 100, 1856’da 121 ve 1900’lerin başlarında 150’ye çıkar bu sayı. Bu dönemde köyün dış alemle ilişkileri sınırlıdır. Tarım, avcılık ve Polonya’dan sağlanan maddi yardımlar geçimin temelini oluşturur.
1900’lü yıllarla birlikte köyün sosyo-ekonomik yapısında önemli bir dönüşüm yaşanmaya başlar. Yavaş yavaş dışa açılmaktadır Polonezköy. İstanbul’un av meraklılarının gözde mekanlarından biri olmaya başlamıştır. Av merakı, köyün Avrupai karakteristiğinin de etkisiyle, günübirlik gidiş-gelişlerden birkaç günlük turlara dönüştürmüştür Polonezköy seyahatlerini. 1920’lerin başında köyün en köklü ailelerinden biri olan Dohodalar evlerini pansiyona dönüştürmüşlerdir. Türkiye’nin ve belki de dünyanın ilk çiftlik turizmi deneyimleri yaşanır Dohodaların pansiyonunda. Panisyonculuk zamanla gelişir ve köy ekonomisinde ağırlıklı bir yer işgal etmeye başlar.
Köyün dışa açılmasının ikinci bir boyutu ise köylülerin yetiştirdikleri tarımsal ve hayvansal ürünleri köy dışına pazarlamaya başlamaları ile yaşanmıştır. At arabalarıyla Beykoz sahiline getirilen başta domuz eti olmak üzere çeşitli ürünler sandallarla kent merkezine taşınmış ve İstanbullular tarafından büyük ilgi görmüştür.
1960 yılında Beykoz’la köy arasındaki ulaşımı sağlayan yolun açılmış olmasıyla köyde dinlenmek isteyenler kalabalık gruplar halinde köye akın etmeye başlamıştır. Bu ilgi pansiyonculuğu daha da yaygınlaştırmış ve köy ekonomisinde birinci sıraya yükseltmiştir. 1968 yılında, o zamana kadar Prens Wladyslaw Czartoryski’nin mirasçılarına ait olan köy topraklarının mülkiyet hakkı köylülere geçmiş ve alımı-satımı olanaklı hale gelmiştir. Bazı köylüler arazilerini satarken, köye İstanbullu zenginler yerleşmeye başlamıştır.
Bölgede 1960’lı yıllarda yapılan ağaçlandırmalarda çalışmak üzere çoğunlukla Tokat yöresinden gelenler Polonezköy halkıyla kaynaşmış, köyde artan rekreasyonel faaliyetler nedeniyle ihtiyaç duyulan işgücü bu kitle tarafından karşılanmaya başlanmıştır. Günümüzde binli sayılara yaklaşmış olan köy nüfusu içerisinde Leh kökenli olanlar azınlıktadırlar. Buna karşın, köyün Leh kültürünü yansıtan karakteristiği özenle korunmaktadır. Örneğin, muhtarlık seçimlerinde bugüne kadar Leh kökenli olmayan bir aday çıkmamıştır. Harikulade doğası, pırıl pırıl sokakları, tertemiz pansiyonları, restoranları, yürüyüş ve bisiklet parkurları ve hatta hayvanat bahçesiyle Polonezköy İstanbullular için mükemmel bir rekreasyon alternatifi oluşturmaktadır.
Polonezköy ve çevresi doğal ve kültürel niteliklerinin korunması amacıyla 1994 yılında Tabiat Parkı statüsüyle koruma altına alınmıştır. Köy sınırlarında 260 yatak kapasiteli 3 otel ve 600 yatak kapasiteli 23 pansiyon bulunmakta; özellikle bahar aylarında günlük ziyaretçi sayısı 5 binin üzerine çıkmaktadır[2]. Ziyaretçiler köy ekonomisinin temel taşını oluştursa da, doğal ve kültürel yapının bozulacağından korkan Polonezköylüler sınır çekmeyi de ihmal etmemektedirler. Köye hiçbir toplu taşıma aracıyla ulaşılamamaktadır ve buna dönük projeleri köylüler reddetmektedir[3].
Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız ve Polonezköy’ü hala görmediyseniz, bir hafta sonu daha kaybetmemeniz gerektiğini düşünüyorum. İstanbullu değilseniz, ilk İstanbul seyahatinizde programınıza mutlaka Polonezköy’ü de katmalısınız. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte olun köyde. Varsa bisikletlerinizi de yanınızda götürün. Bir sabah yürüyüşü ya da bisiklet turundan sonra pansiyonlardan birinde harika bir kahvaltı yapın. Ardından kahvenizi de içip düşün köy sokaklarına. Adım atmadığınız bir tek nokta kalmasın. Ama mutlaka köy kilisesini ziyaret edin. Ve mutlaka köy mezarlığını. Dikkatle inceldiğinizde mezar taşlarını, Kırım ve Çanakkale’de Osmanlı ordusunun birer neferi olarak çarpışıp yaşamını kaybedenlerin adlarını da görecekseniz. Sonra mutlaka Zosia Teyze’nin Anı Evi’ne uğrayın. Karşınıza binlerce el yazması, kitap, fotoğraf, harita vb. çıkacak. Bir kültürün, bir tarihin nasıl korunduğunu görüp şaşıracaksınız.
Ne yapın ne edin ilk fırsatta Polonezköy’e gelin. Derin bir nefes alın ve; vatan sevgisinin insanı nasıl çok uzaklara sürüklediğini, kültürün doğayla nasıl kaynaştığını ve birbirini tamamladığını hissedin ciğerlerinize doldurduğunuz tertemiz havayla. Hep hayıflanacak değilsiniz ya insan olduğunuz için; bir kez olsun “iyi ki insanmışım” deyin.







[1] Akova, A. 2006.Polonezköy-Kartalın Ruhu. National Geographic Türkiye, Haziran 2006.
[2] Erdönmez, İ.M. 2005. İstanbul’daki Korunan Alanlarda Rekreasyonel Kullanımların Görsel Etkileri: Polonezköy Tabiat Parkı. Korunan Doğal Alanlar Sempozyumu, 8-10 Eylül 2005, Isparta. Sözlü Bildiriler Kitabı: s. 447-454.
[3] Tartışmaları bitmeyen 3. Köprü projesinin hayata geçmesi durumunda oluşacak durumu öngörmek zor olmasa gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder